Kardeş kavgaları ünlüdür. Biz de kavga ederdik kardeşimle. Hâbil’le Kâbil kadar acımasız değildiysek de çocukça hırçınlıklarımız olurdu birbirimize karşı. Şimdi ondan kilometrelerce uzakta “Burda olsa da kavgaya tutuşsak,” diyorum. Ablalar kardeşleriyle atışmayı sever ne de olsa.
Max’ın korku tünelindeki macerasını başlatan da bir bakıma ablası olur. Max’tan dört yaş büyük ablası Dodo, Max’ın tanımıyla tam bir cadaloz. Korkak Max onunla tutuştuğu bir iddia yüzünden kendini korku tünelinin içinde buluverir.
Annesi ve babası, Dodo’dan kardeşini bir pazar günü lunaparka götürmesini isterler. Ama Dodo’nun planı başkadır. O, sınıf arkadaşı Egon Şişkincep’le buluşmayı planlamaktadır. İki kardeş, çaresiz, lunaparkın yolunu tutarlar. Dodo kuralını baştan koyar: “Üç adım arkamdan geleceksin!”.
İki kardeş önlü arkalı dolaşırlarken Max gördüğü şey yüzünden Dodo’nun eteklerine yapışır. Bir ayak! Bir gövdeye bağlı olmayan, hattâ bir bacağı bile olmayan tek bir ayak… Ama Dodo onun işaret ettiği yere baktığında ayak çoktan yok olmuştur. Max’ın korkularıyla alay eden Dodo ve Egon, onunla bir pazarlığa girişirler. Max korku tüneline girip yarım saat kalabilirse Dodo ona elli avro verecektir. Böylece Max tünele girer. Fakat orada gördükleri bundan sonraki maceralarının başlangıcı olacaktır. Max’ın hayatı korku tünelinde tanıştığı, dünyadaki son canavarlar olan arkadaşlarıyla beklenmedik bir biçimde değişecektir.
Thomas Brezina, 1990 yılından bu yana yüzün üzerinde çocuk ve gençlik kitabı yazmış. Yeşil Korku Tünelindeki Sır, Max’ın maceralarının başlangıcı. Serinin devamı olan diğer kitaplarda onun ve canavar dostlarının heyecan dolu ve eğleceli maceraları devam ediyor. Daha ilk kitaptan itibaren yazar, merakla beklenen bir öykünün içine sürüklüyor bizi. Max’ın eğlenceli arkadaşları, kitabın genç okur kitlesinin ilgisini sürekli üzerlerinde tutmayı başarıyorlar.
Kitabı elime aldığımdan beri Brezina’nın, çocuklar için kahraman yaratmadaki başarısı üzerine düşünüyorum. Yazarın, okur kitlesini çok iyi tanıdığına hiç şüphe yok. Onun, kitabın girişindeki şu düşünceleri bile bunu anlamak için yeterli değl mi: “Amacım çocukları mutlu etmek ve onları geliştirmek. Bir yetişkinin söyledikleri nasıl dinleniyorsa bir çocuğun söyledikleri de öylesine can kulağıyla dinlenmeli, onunla doğrudan konuşulmalı, konuşurken gözlerinin içine bakılmalı. Her şeyden önce ona eşit düzeyde biri olarak davranmalı.”