Kendinden sonra gelen kuşaklarla yıldızı barışık olan birini arıyorum. Şimdiki çocuklar harika, diyecek birini... Aziz Nesin hariç. “Benim çocuk harika” diyenler sürüsüne bereket... “Hepinizi kendi çocuklarımmışsınız gibi seviyorum.” diyen birilerine bakınıyorum ben. Aziz Nesin hariç... Bulunca seve seve haberdar ederim sizi.
Şimdiki Çocuklar Harika’yı yeni okudum. Oysaki adını yıllar öncesinden bildiğim bir kitaptır. Varlığından haberdar olduğum zamanlar okusaydım anneme, babama ya da öğretmenime gidip “siz de bunları yapıyorsunuz” der miydim? Hiç şüpheniz olmasın. Hâttâ Zeynep ve Ahmet’in yaptığı gibi onların, bir başkası yaptığında eleştirdikleri ya da ayıpladıkları davranışlarını not ederdim bir kenara. Yetişkinlerin eleştirilmekten hoşlanmadığını, hele bunun çocuklar tarafından yapılmasına kesinlikle dayanamadıklarını bilmiyordum o zamanlar. Şimdilerde okuyunca aynı şeyleri kendi büyüklerimin yapıp yapmadığını düşünmek yerine, kendimi davranışlarımı kurcaladım. “Büyüklük” hastalığına yakalanmış mıyım diye...
İlkokul öğrencisi Zeynep ve Ahmet de yazarın deyimiyle “büyümüşler”in eleştirilmekten hoşlanmadığını bilmiyorlar sanırım. Yalnızca birbirlerine kendilerinden haberler vermek için yazdıkları mektuplarında yetişkinlerin çelişkileri ve ezberci eğitim sistemi çocuk gözüyle eleştirilmiş. Hem de öyle bir eleştiri ki bu değme filozoflara taş çıkartır.
Dört yıl aynı sınıfta okuduktan sonra birbirlerinden ayrılan Ahmet ve Zeynep, arkadaşlıklarını mektuplarıyla sürdürmeye karar verirler. İkisi de birbirlerine başlarından geçen ilginç olayları, okulda yaşadıklarını anlatacaklardır. Zeynep babasının işi nedeniyle ailesiyle birlikte Ankara’ya taşınmıştır. Ahmet’e yeni okulunu, yeni arkadaşlarını, ailesinin yeni çevresinde yaşadıkları ilginç olayları ve büyüklerin yaptığı tuhaflıkları anlatır. Ahmet de Zeynep’e kendi ailesiyle yaşadıklarından, onun eski sınıfından ve okulundan haberler iletir. Ortaya birbirinden gülünç hikayeler çıkar.
“Hababam Sınıfı” filmlerinden bildiğimiz, müfettişin sorularına verilecek yanıtları önceden ezberleten öğretmen, yanıtların sırasını karıştıran öğrencinin hikayesi; mükemmel evlat yetiştirmenin formülünü geliştiren anne- babalar; erkek kardeşi olmadığı için babası tarafından erkek ismi verilen ve erkek gibi giydirilen çocuklar; öğrencilerine kendinden önceki öğretmenin öğrettiği her şeyi unutmalarını tembihleyen öğretmenler... Hepsi Ahmet ve Zeynep’in mektuplarında yerini almış.
Son mektuplarında Ahmet Zeynep’e karşılıklı yazdıkları mektuplarla bir roman yarışmasına girmeyi önerir. Ama Zeynep tereddüt eder; çünkü ona göre kazanmalarının imkânı yoktur. Neden mi? Büyüklerle ilgili ne var ne yoksa mektuplarında ortaya döktükleri için. Haksız kaygılar değil elbette. Aziz Nesin 1963-64 yıllarında Doğan Kardeş dergisinin açtığı bir çocuk romanları yarışmasına bu kitabı gönderir. Yarışmanın jürisinde Onat Kutlar, Tahir Alangu, Rauf Mutluay, Behçet Necatigil, Memet Fuat, A. Kutsi Tecer vardır. Aziz Nesin’e ait olduğu bilinmeyen bu kitap Onat Kutlar’ın gözde adayı olur; ancak daha ilk elemede saf dışı kalır. Aralarında dört de öğretmen bulunan jüri üyeleri, kitabı eğitsel yönden hatalı, öğretmenleri küçük düşürücü bulurlar. Ahmet ve Zeynep’in katılmayı düşündükleri yarışmanın sonucunu bilemiyoruz. Belki de Nesin, umutlu sonu okurun düş gücüne bıraktı.
Mektupları okurken iki çocuğun, mürekkep yalamış birinin elinden çıkabilecek kadar güçlü ifadelerini fazla olgun bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Birkaç örnek vereyim: “Boğazıma bir düğüm takıldı. Annemin yanından çıktım. Hikmet’in anlattıkları beni çok etkiledi. O günden beri hep düşünüp duruyorum: Kız olmak, daha doğuştan bir şanssızlık mı?”, diye soruyor Zeynep Ahmet’e. Ahmet de şöyle cevaplıyor onu: “Bana öyle geliyor ki, kadının kadın olarak, erkeğin de erkek olarak ayrı ayrı şansları var.” Zeynep’in mektuplarından bir alıntı yine “Adam bunları anlatırken sanki kanım kurudu. Terbiyesizlik olsun, ne olursa olsun, dayanamadım.”
Çocuklar elbette cinsiyetleri üzerine kafa yorabilirler. Özellikle bizimki gibi toplumlarda kız çocuklarının erkek olarak dünyaya gelmek istemeleri çok yaygındır. Ama buna ilişkin düşünme biçimleri bu kadar anlaşılır ve tartışmacı mıdır?
Kitabın sonunda Nesin’in yazdığı bir mektup var. Benim bu sorum daha önce başkaları tarafından da yöneltildiği için mi açıklama gereği duymuş, yoksa yazarlık öngörüsüyle okurun ne düşüneceğini tahmin etmiş de belirtme gereği mi duymuş, bilemiyorum.
“Çok iyi bildiğiniz bişeyi, bir de ben burda açıklayayım. Kolayca anladığınız gibi, bu kitaptaki mektupları, Zeynep’le Ahmet adındaki iki çocuk birbirine yazmadı. Onları ben uydurdum. Beşinci sınıf öğrencisi iki çocuğun birbirine bu kadar çok, bu kadar uzun, hem de bu kadar az yanlışsınız mektup yazamayacağını siz çok iyi bilirsiniz. İçinizden ikiniz, birbirinize gerçekten mektuplar yazıp bunları toplasaydınız, dil yanlışları, imlâ yanlışları, daha başka yanlışlar yapacaktınız.
Ama sizinkiler, yine de benim yazdıklarımdan çok daha güzel olacaktı.”
Eğer çocukların yalın dünyasına göre bizimkinin ne denli karmaşık ve çelişkilerle dolu olduğunu kabul eden bir yetişkinseniz Şimdiki Çocuklar Harika’yı okurken yüzünüzden tebessümün eksilmeyeceğinden emin olabilirsiniz.