Bizim Okulun Şövalyeleri

Şu dünyadaki en zor işlerden birinin, kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek olduğunu düşünmüşümdür. Özellikle de denetlemeniz gereken kişi ya da kişiler yakınınızsa. Örneğin çocuğunuz ya da öğrencilerinizse. Bir anda ayaküstü kurulmuş bir mahkemede, yargıç olarak bulabilirsiniz kendinizi.

Kuralları, onlara uyması gereken kişilerin belirlemesinin iyi bir yöntem olduğu kanısındayım. Hayır ben, bulunduğum çevrede hiç denemedim. Ama deneyenler var: Örneğin Dehşetkaya Şatosu’nun yeni şövalyeleri.

Yenikent, adına pek de uygun olmasa da, son derece eski ve sıkışık bir yerleşimdir. Bu sıkışıklığın en yoğun hissedildiği yer ise kasabanın okuludur. O kadar kalabalık bir okuldur ki burası, öğrenciler kopya bile çekemezler. Birgün okulun “Reis” lâkaplı müdürü, ailelerin de davet edildiği bir toplantı düzenler. Toplantının nedeni herkesi şaşkına çevirmiştir. Dehşetkaya Şatosu’nun kontu, şatoyu rahat rahat eğitim almaları için bir süreliğine çocuklara vermiştir.

Yol kesen şövalyelerin şatosuna taşınmak fikri çocuklar üzerinde nasıl bir etki bırakır dersiniz? Sonucun nasıl olacağını merak edenlerin yanısıra, itiraz edeler de olur elbet. Dağın başında bir yerde yaşamak demek, bütün hafta sonu tatillerinde evden uzakta olmak ve istendiğinde dondurma yiyememek demektir çünkü. Ancak karar kesin olduğu için yaz tatili sonunda, bisiklet ve spor malzemeleri yüklü araçlar şatonun yükseldiği dağa doğru tırmanışa geçerler.

Dehşetkaya’da kurulan yatılı okulun bir özelliği vardır: Bu okul kasaba halkının ve okuldaki kimi öğrencilerin yardımıyla kurulmuş bir okuldur. Yenikent’in en büyük mobilya fabrikası dolap ve karyola armağan eder. Öğrencilerden Buldozer’in annesi tavernasında çalışan aşçıyı gönderir, Ottokar babasının elektrik malzemeleri satan dükkanının sağladığı olanaklarla okulun zil ve aydınlanma tesisatını kurar.

Öğrenciler emek vererek kurdukları bu okuldaki kuralları da elbette kendileri koyarlar. Artık onlar birer şövalyedir ve bir şövalyeden beklendiği gibi davranmalıdırlar. Böylece kötü alışkanlıklarından bir bir uzaklaşırlar. Sürekli öğretmenleriyle bir arada oldukları için onlarla ilişkileri değişmiştir. Artık onları kızdırmak ya da kötü şakalar yapmak gibi bir dertler yoktur. Çünkü spor salonunda birlikte spor yapmak ya da okulun bahçesinde kurulan bostanda birlikte çalışmak daha eğlencelidir.

Kitabın yazarı Oliver Hassencamp on iki yaşındayken Salem am Bodesee Yatılı okulunda öğrenim görmeye başlar. Kısa zamanda buranın diğer okullara benzemediğini kavrar. Dürüstlük, sorumluluğunu yerine getirme, hak arama öğrencilere kavratılmaya çalışılan temel eğilimlerdendir. Müzik ve spor önemlidir. Tıpkı Dehşetkaya Şatosu’ndaki gibi. Öğrencilerin ve öğretmenlerin birlikte ürettiği bir okul modeli... Böyle bir okulda öğretmen olmayı gerçekten isterdim. Çünkü öğretmenliğin, öğrenciyi denetlemek değil onlarla birlikte öğrenmek olduğuna inanırım.

Bana katılmayacak çok meslektaşım olduğuna eminim. Bu, her şeyden önce yönetme isteğiniz ağır basıyorsa hoşa gitmeyecek bir durum. Sonra öğretmenin statü olarak öğrenciyle aynı olmadığını da iddia edenler çıkacaktır. Ama Hassencamp’a Dehşetkaya Şatosu dizisini kaleme aldıranın da Salem gibi bir okul olduğunu unutmamakta yarar var.

Bizim Okulun Şövalyeleri

Yazar: 

Çevirmen: 

Yayınevi: 

Yayın Yılı: 

2005

Yaş Aralığı: 

9+

Yaş Grubu: