Bir Şeftali Bin Şeftali

Çocukluğumun en güzel meyvesi şeftaliydi. Şeftali bütün çocukların en kolay yoldan ulaşabildiğini düşündüğüm tek meyveydi ayrıca. Nedeni de bahçemizde bulunan şeftali ağacıydı. Herkesin bahçesinde en az bir tane vardı ve canı isteyen, istediği zaman bu lezzetli meyveye ulaşabilirdi. Bazen, hâlâ böyle düşünüyor olmayı isterim. Dünya daha az yorucu olurdu o zaman.

Neyse ki okumayı öğrenir öğrenmez elime aldığım ilk masallardan biridir Bir Şeftali Bin Şeftali. Her çocuğun istediği şeylere öyle kolay kolay ulaşamadığı gerçeğiyle karşılaşmam ve doğanın gerçek bir “anne” olduğu bilgisine erişmem bu kitap sayesinde olmuştur.

Öykü sulu, olgun ve lezzetli mi lezzetli bir şeftalinin ağzından anlatılmaktadır. Şeftalinin tadıyla öykü anlatıcılığının ilgisi ne diye sorabilirsiniz. Benim için öykünün kilit noktası burasıdır. Çünkü bu iştah kabartan şeftali bir zenginin sofrasını süslemeyi değil de evlerine meyve girmeyen çocuklardan birinin midesine inmeyi istemektedir. Sonunda bu isteği gerçek olur ve çocuklar bahçıvanın yokluğunu fırsat bilip meyve ağacının dibine düşen son şeftaliyi alarak oradan uzaklaşırlar. Sonra da paylaşarak yerler. Artık o bir şeftali değil, çekirdektir.

Çocuklar çekirdeği alarak bir çekirdeğin başına gelebilecek en iyi şeyi yaparlar: Onu toprağa gömerler. Hem de bilin bakalım nereye? Bahçıvanın girmelerine izin vermediği bahçeye. Orada daha güzel bir toprakta daha mutlu olacağını düşünürler çünkü.

Şeftali de mutludur elbet. Toprağın altında olduğu aylar boyunca hep güzel düşler kurar. Kilolarca şeftalisi olduğunu, meyve yiyemeyen çocukların dallarına tırmanarak doyuncaya kadar şeftali yediğinin hayalini kurar.

İki küçük çocuksa onu hiç yalnız bırakmazlar. Kışın soğuktan korumak için üzerini örterler; toprağı beslensin diye ölmüş bir yılanı dibine gömerler. Şeftali ağacı bahçenin gözden ırak bir köşesinde, ona can veren annesinin yanı başında hayatının en mutlu günlerini geçirmektedir. Ama derken bir gün olanlar olur. Hem onun hem de çocukların heyecanı gölgelenir; hattâ bir zaman sonra tamamen söner.

Behrengi çocukları çok seven, onlar yaşamın acımasızlığıyla karşılaştığında kahrolan bir eğitimcinin ve kalemini çocuklar için oynatmak isteyen bir yazarın duyarlılığıyla yazmış masal ve öykülerini. Okuyanlar, kimi zaman, yazdıklarını umutsuz bulsa da ben tam tersini düşünürüm. Yaşamın en acımasız olduğu zamanlarda, örneğin ölümde bile, mutlaka umuda doğru bir kapı açar. Bir Şeftali Bin Şeftali de böyledir. Çocuklardan biri ölür, diğeri onun acısıyla köyü terk etmeye karar verir; ama şeftali ağacı meyvelerini başka birinin yemesine asla izin vermez. Onun meyveleri sadece yoksul çocuklarındır.

Öte yandan Behrengi’nin doğa öğelerini kişileştirişi bu öyküde müthiştir bence. Bir ağacın gövdesinde büyüyen meyvenin yeniden ağaca dönüşmesi sürecinde meyvenin yaşadığı heyecana okuru da ortak eder. Bu dönüşümü çocuk algısında daha anlaşılır kılmayı başarır böylelikle. Doğanın gücü konusunda okuru ikna eder.

Öykünün kahramanı olan iki çocuğun adları, farklı kişilerce yapılan çevirilerde değişik verilmiş. Bu farklılık sizi yanıltmasın. Adları ne olursa olsun onlar Behrengi’nin erken büyümek zorunda kalmış çocuklarıdır. Tarlada, dokuma tezgahlarında çalışır; silahla kovalanır ve daha çocukluktan çıkmadan ölebilirler. Ama çok da şanslılardır bana göre. Çünkü Behrengi onların dilinde, onlar için yazmıştır.

Bir Şeftali Bin Şeftali

Yazar: 

Çevirmen: 

Resimleyen: 

Yayınevi: 

Yayın Yılı: 

2010

Yaş Aralığı: 

10+

Yaş Grubu: