Balık Çorbası

Alışkanlıklar, sanki daha biz dünyaya gelmeden belirlenmiş, tarafımızdan yerine getirilmeyi bekleyen ödevler gibidir. O olmazsa olmaz ödevi yapamadığımız zaman huzurumuz kaçar, belki de suçluluk duyarız. Her alışkanlık iç huzurumuzu sağlar mı, yaşamı kolaylaştırır mı ya da eğlenceli hale getirir mi, bilemiyorum; ama çoğu zaman değişmenin önündeki en çetin engel onlardır.

Eğer yaşamınızın, sadece sizden ve alışkanlıklarınızdan ibaret olmasından yakınıyorsanız Ursula K. Le Guin okumalısınız. Balık Çorbası’yla başlayabilirsiniz örneğin. Mohalı Düşünen Adam ve Maholu Yazan Kadın’ın yemek masasındaki sohbetlerle yürüttükleri arkadaşlığı, bir birlikteliğe dönüştürme çabasının öyküsüdür Balık Çorbası.

Düşünen Adam derli toplu, tertemiz bir evde yaşıyor. Bahçesinde bir inek besliyor: Yaşlı ve tertemiz bir inek. Balık tutmaktan hoşlanıyor adam. Balıklarını kadın için pişirmekten… Yazan Kadın ise dağınık ve pis bir evde, kedileri ve fareleriyle yaşıyor. Onun en büyük zevki ise balık çorbası içmek.

Le Guin’in adam ve kadının günlük etkinliklerinden yola çıkarak resmettiği bu iki ev, onların alışkanlıklarına göre yön verdikleri düşünme biçimlerinin bir yansıması aslında. Böylece evlerini gezerken aynı zamanda düşünce dünyalarına da dalmış oluyoruz. Adam son derece düzenli bir yaşam sürüyor ve sürekli düşünüyor. En temel etkinliği olan düşünmek onun için rutin bir iş haline gelmiş. Onun düzenli evi ve bir şeylere sürekli odaklı zihni, aynı yer aslında. Kadın da kitap yazıyor ve bunları ciltliyor. Onun sürekli yaptığı şey yazmak. Düşünmek temel bir etkinlik değil. Kadının dağınık düşünceleri havada uçuşan fareler, tozlu bir ev ve konuşan kediler olarak cisimleşiyor kitapta.

Düşünen Adam düşünmekten, Yazan Kadın da kitap yazmaktan ve onları ciltlemekten yorulduğunda soluğu birbirlerinin evinde alıyorlar. Kadının evinde gerçekleşen buluşmalarda, onun çok sevdiği balık çorbasını içerek; erkeğin evinde gerçekleşen buluşmalarda ise kızarmış balık ve karamelli puding yiyerek keyifli sohbetlere dalıyorlar.

Bir gün Adam, onlara yardımcı olacak, birbirlerine gelip gidemediklerinde mesajlarını taşıyacak bir çocuklarının olmasının iyi olacağını düşündüğünü söylüyor Kadına. Adam ve Kadın ortak bir yaşamın adımını atmaya karar veriyorlar böylece. Ama alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen bu iki insanın farklılıkları, bir anda, “çocuk” isteğinde cisimleşiyor. Adam artan karamelli pudingi yiyecek, koşarken elbisesi dalgalanacak, ayakları ışıltılar saçacak bir kız evlat sahibi olmanın iyi olacağını düşünüyor; Kadınsa balık tutacak bir erkek çocuğa ihtiyaçları olduğu konusunda ısrar ediyor. Bunları konuştukları gün Kadın, bir kız çocuğuyla yaşamanın “yararlı” olmayacağından emin olarak dönüyor eve. Zihninde yarattığı ve onun yaşamını alt üst eden kız çocuğunun evin içinde de gezdiğine tanık oluyoruz. Adamsa erkek çocuğunu, bozmak istemediği düzeni için bir tehdit olarak görüyor. Ertesi günü Kadının evine geldiğinde, balık tutarken karşılaştığı çocuğun bütün balıkları tutmasından yakınıyor.

Ortak bir yaşam kurmak için alışkanlıklardan fedakârlık etmek kolay değil. Aynı masada yedikleri yemekler dışında hiçbir ortak noktaları olmayan, alıştıkları işlerden sıyrılıp birlikte hiçbir şey yapmayan bu iki insanın dostluğu nereye kadar gidebilir dersiniz? Yazarımızın Le Guin olmasına dayanarak onların mutlaka bir yerde buluşacağından emin olabilirsiniz. Çünkü Le Guin “Sevgi, taş gibi öylece yerinde durmaz; onu ekmek gibi yoğurmak, sürekli yeniden yoğurmak, yenilemek gerekir.” diyor.

Balık Çorbası

Yazar: 

Çevirmen: 

Resimleyen: 

Yayınevi: 

Yayın Yılı: 

2011

Yaş Aralığı: 

9+

Yaş Grubu: