
Andersen’le çocukluğumda, daha okuma yazma bilmezken tanışmıştım. Andersen Masalları kitaplığımızın sakinlerindendi. Bir an önce okumayı öğrenip o kitabı yutar gibi okumak istiyordum. Annem kitaptan seçtiği bazı masalları bana okumuştu. Ama çoook uzun masallardı onlar. Başkası okuyunca kolay anlaşılmayacak cinsten masallar.
Okumayı öğreneli neredeyse yirmi beş yıl oldu. Halâ başucumdadır Andersen'in masalları. Bazen yaşı yirmi beşi aşan kitabımdan okumak isterim masalları bazen de Kemal Özer’in dizelerinden.
Masal şiire en yakın türlerden biri. Bundandır ki masalla anlatılan öykü usta bir şairin elinde okumaya doyulmayacak bir şiire dönüşebilir. Şiirlerle Andersen Masalları da Kemal Özer’in yalın dizeleriyle Türkçeye kazandırılmış Andersen masallarından oluşuyor.
En sevdiğim masallardan birinin bir bölümünü paylaşayım sizlerle:
Giyim kuşamına düşkün
bir kral vardı eskiden.
Bir törende giydiğini
giymezdi bir daha aynı gün
bir gezintiye çıkacak olsa
ya da boy gösterse bir şölende,
Günün neredeyse her saati
Yeni bir giysiyle görünmek isterdi.
İki adam çıkıp geldi günün birinde
o kralın yaşadığı kente.
Ama onlar daha gelmeden
ünü yayılmıştı
dokudukları kumaşların.
Öyle güzel, öyle inceydiler ki
duyması zordu dokunan bir parmağın
ve görmesi olanaksızdı akılsızsa biri.
Haber ulaşır ulaşmaz kulağa
“Tam bana göre” diye düşündü kral,
“Böyle bir kumaştan giysi yaptırdım mı
kolayca tanırım bu ülkede
kim budala, kim akıllı!”
Masalın gerisi malûmunuz. Benim en sevdiğim son: Kralın çıplaklığını bir çocuk ilân ediyor ahaliye. Bunu zaten yapsa yapsa bir çocuk yapabilir. Yalınlıği ve kendine özgü gerçekçiliğiyle… Masalları da ancak Kemal Özer bu denli güzel dizeler haline getirebilir. Kendine özgü söyleyişiyle…
