İnanmayacaksınız belki, bu aralar ben de neredeyse her sabah bunu söylüyorum: Anaokuluna hayır! Çalıştığım anaokulunun kapısından attığım ilk adımda gayr-ı ihtiyari arkama dönüp bakıyorum şöyle bir. Beni her sabah anaokuluna bırakan eşimin ardından koşsam yetişir miyim, diye. Zira bazı çocuklar son anda, beklenmeyen bir hamleyle avaz avaz bağırarak annelerinin babalarının peşine düşüyorlar. Sonra orada neden bulunduğumu anımsamam uzun sürmüyor neyse ki.
Ulipio benden hallice. O, anaokuluna karşı olduğunu, istediği koşullar yerine getirilirse oraya gidebileceğini baştan söyledi. Anaokuluna ilişkin bildiklerini sayıp döktüğünde, ben de bir an, her gün nereye gidiyormuşum meğer diye düşündüm. Ulipio’ya göre anaokulları çirkin, öğretmenler kötü, çocuklar birbirlerini ısırıyor ve orada yanlışlıkla bir şeye gülecek olsanız, anneniz içeri alınmıyor ve siz bir ömür boyu anaokulunda kalıyorsunuz. Tahmin edeceğiniz gibi onun biricik şartı annesinin her gün onu gelip almasıydı.
Birinci günün sonunda onu eğlendiren, kahkahalarla güldüren kuklaları anlattı annesine. Ama eklemeyi de unutmadı: “Ne kadar gülsem de sen yine de beni almaya gel!”
İkinci günün akşamı, annesine kilden yaptığı heykelleri mutlulukla anlattıktan sonra onun “O halde orayı sevdin?” sorusuna “Hayır! Ama büyüyünce heykeltraş olacağım” diye yanıt verdi.
Bir, iki derken anaokuluna bir hafta boyunca her gün gidip geldi Ulipio. Düşünceleri değişti mi dersiniz? Bence bir haftaya yayılan maceralarını kaçırmayın.
Çocukların okul öncesi eğitimlerini zorunlu görmekle birlikte Norveç’teki bir anaokulunda çalışmaya başladıktan sonra, bizde neden bazı çocukların anaokuluna hiç alışamadıklarını ya da neden bazı çocukların daha ilkokula adım atmadan okuldan soğuduklarını iyi anladım. Beş yaşında bir çocuk eğlenmek ister, oyun oynamak ister, dışarıda kar yağıyorsa çıkıp kardan adam yapmak, koşmak, gülmek, bildiklerini paylaşmak ister. Bizim anaokullarımızda ise, eğitimin daha üst kademelerinde olduğu gibi, esas olan temel eğitimin disiplinine hazırlık yapmaktır. Oysa hayatını mutlu geçiren bir çocuk kendine yetecek kadar günlük disipline kolayca sahip olabilir zaten.
Tabi zor… Çok zor… Annelere babalara gün boyunca anaokulunda “çok şey” öğrenerek ve bütün enerjisini atarak eve gelmiş; ama mümkünse bunları yaparken üstünü başını hiç kirletmemiş, ayağı kayıp düşmemiş evlatlar; biz öğretmenlere de her bir şeyleri çabucak kavrayan, itaât eden çocuklar gerekli.