Bir fotoğrafçı olsam çocukların fotoğraflarını daha çok çekecekmişim, ressam olsam çocukluk hallerini resmedecekmişim gibi gelir. En çok kıskandığım yazılar çocuklar için yazılmış öykü ve şiirlerdir. Algılanması en zor dünyadır çocuklarınki bana göre. Bu dünyayı anlayabilme çabasını da değerli bulurum. Stavanger Çocuk Müzesi’ni görünce de aynı şeyleri düşündüm.
Bir gözlemimi paylaşarak başlamak istiyorum: Norveç’te gezdiğim müzelerin bazılarında, ki bunlar daha çok fiziksel olarak büyük müzelerdi, çocukların zaman geçirmesi için hazırlanmış, üzerinde resim yapmak için boya ve kağıtlar olan masalar gördüm. Müzelere büyükleriyle gelen, ama müzede sergilenenlerle ilgilenemeyecek kadar küçük olan çocuklar da düşünülmüş. Bizim için pek alışılmış bir şey değil bu. Biz çocukları ancak bizim gibi algılamaya başladıkları zaman kendi sosyal dünyamıza dahil ederiz. O döneme dek, büyükler dünyasında yaşamaya mahkumdurlar. Hiçbir şeye dokunmamak, çok fazla soru sormamak ve uslu durmak koşuluyla elbette.
Biz dünyayı çocukların hiçbir şeye dokunmamaları gereken bir müzeye çevirirken bakın kuzey ülkesinin insanları neler neler düşünmüşler. Sözünü ettiğim yerde, bir müzede alışılmış olan düzenlemeler de var elbette: Camekanlar içine yerleştirilmiş irili ufaklı objeler, fotoğraflar, ekranda sürekli dönüp duran video görüntüleri vs. Ama bunların dışında burası, çocukların kendilerini gerçekten onlara ait bir dünyada hissedebilecekleri şekilde tasarlanmış.
Çocukken bir bebek evim olmasını çok isterdim. Bir alan olsa şimdi bile hayır demem. Ama niyeyse kendi bebek evimi kendim yapmayı hiç akıl edememişim. Müzede sergilenenler için de en sevdiklerimden biri, elde yapılmış bir bebek eviydi. Kağıttan yapılmış eşyalarla döşenmiş, duvara monte edilmiş bir bebek evi.
Oyuncak tren meraklıları parmak kaldırsın! Trenin gelmesini bekleyen yolcularıyla bir tren istasyonu; onun biraz ilerisinde hayvanları ve çalışanlarıyla bir çiftlik evi; trenin gezdiği dağlar, bayırlar, ormanlar; kaza yapmış bir araba, yardıma gelmiş ekipler ve polis arabası... Bir trenin hareket alanında olabilecek ne varsa yerleştirilmiş bu maketlere. Hâttâ bırakın nesneleri, tren bekleyen küçücük insan figürlerin de bile bir yolculuğun heyecan ve telaşını gözlemleyebiliyorsunuz . Böyle bir maketi hazırlamak çok keyif verici olsa gerek.
Müzenin girişindeki salonda, geniş bir halı var. Üzerinde tren rayı, otoyol, ev, trafik polisi gibi desenler olan bir halı bu. Kenarda oyuncakların yığılı durduğu bir kutu... Kutunun içinden bir oyuncak kapan çocuk, halının üzerinde oyuna dalıyor. İtiraf etmeliyim ki bu oyun alanının bir çocuk için ne denli önemli olabileceğini düşünemedim. Ta ki, Eren halıyı görüp de gözleri parlayana dek. Meğer küçükken pek bir severmiş halının çizgilerini takip ederek arabayla oynamayı.
Bilmem siz de fark ettiniz mi, çocuklar kendilerine ait özel bir fiziksel alan yaratıp orada oynamayı, hâttâ izin verilirse uyumayı çok severler. Ağaç ev, evde kapı arkasına yerleştirilen bir minder ya da yastık, masa altları... Küçükken bir sandalyeyi ters çevirip oturulacak kısmını kanepeye yerleştirir sonra da sandalyenin havaya dikilen dört bacağı arasına otururdum. Oranın adı “balkon”du. Çocuk müzesinde benim “balkonum” gibi bir sürü gizli saklı oyun alanı vardı. Kısacık bir merdivenle çıkılan daracık bir çatı katı, bir ağaç ev, ters çevrilmiş büyükçe bir kutunun altında oluşturulmuş bir gizli barınak, içine çocuklar giysin diye kostümler yerleştirilmiş bir ev ... Müzeyi ziyarete gelen çocuklar, hâttâ bizim gibi etrafı kolaçan edip “bir gören olmasa bari” diyen büyükler bütün bunlardan yararlanabiliyor.
Başta da söylemiştim ya, büyükler çocukları gerçek dünyanın dışında tutmaya meyillidirler; ama savaş ve kavga söz konusuysa işler değişir. Çocukların savaştan aldığı pay, ebeveynlerininkinden daha büyüktür. Çocuk müzesinin yönetimi, savaşın dünyanın pek çok yerindeki çocuğun hayatında oyun kadar yer ettiği gerçeğini unutmamış ve müzeye “Savaş ve Çocuk” adlı bir bölüm eklemiş. Ortada bir sığınak... Sığınağın duvarlarında değişik ülkelerden savaş mağduru çocukların karakalem resimleri ve yaşamlarına dair kısa bilgilerin yer aldığı panolar... Biraz ileride camekân içinde duvara asılı bir Nazi üniforması, yerde arabaya oturtulmuş oyuncak bir bebek, üniformanın üstüne asılı gazetenin manşeti dikkat çekici: “Alman İşgalciler Bu Gece Norveç’e İlerliyor”.
Çocuklarınız kendilerine ayrılmış bu yerde zaman geçirirken siz büyükler ne yapabilirsiniz peki? Efendim, müzenin girişindeki oyun halısının etrafına yerleştirilmiş koltuklardan birinde diğer anneler ve babalarla birbirinize gülümseyerek eğreti bir şekilde oturabilir ya da gazete okuyabilirsiniz; size önerim çocuğunuzun peşine takılıp müzenin sunduğu eğlence olanaklarından yararlanmanız. Çocukların bakış açısı bizimkinden farklı. Onlar oyunlarına sizleri de dahil edebilirler. Hiçbiri elinize vurup “cıs” demez.