Son yıllarda koyun koyuna uyuyan kedi köpekleri, pisiciklere analık eden tavukları haberlere konu etmek pek bir moda oldu. Bir de parçaladığı maymunun bebesinin etrafında dört dönen, onu kendi yavrusuymuş gibi koruyup kollayan bir kaplan vardı ki, izlerken gözleri dolanları bilirim.
Başlarda benim de ilgimi çekmedi desem yalan olur. “Bak sen şu işe!” dedim ben de herkes gibi. Sonra sonra benzer manzaralar arttıkça düşündüm ki, hayvanlar zaten düşman değiller. Ezeli düşmanlar yaratmak biz insanlara özgü. Bu nedenle doğadaki bu olağan dayanışmayı anlayamıyoruz bir türlü. Üstüne üstlük bir de, sanki çok barışçıl varlıklarmışız gibi, başka bir canlı türü nasıl olur da böyle “insansı” davranışlarda bulunur diye tartışıyoruz.
Bundandır ki sözkonusu haberlerde mini mini bir civcivi burma bıyıklı bir kedinin etrafında görünce yüreğim hoplayıverir. Ne de olsa insanoğlundan biriyim. Oysa niye olmasın? Luis Sepùlveda’nın “Martıya Uçmayı Öğreten Kedi”si başarmış işte.
Martının kediye emanet edilmesi ise trajik bir olay sonunda gerçekleşiyor. Genç bir martı olan Kengah, dahil olduğu martı sürüsüyle Kuzey Denizi üzerinde uçup yiyecek aradığı bir gün, kendini okyanusa dökülen petrolün içinde buluverir. Tehlike alarmı çaldığında denizin içinde balık avlamakta olan Kengah’ın hiçbir şeyden haberi olmadığından sürüsünden ayrı düşer. Daha kötüsü, tüm bedeninin petrole bulamış olmasıdır. Bu haliyle uçmaya daha fazla gücü yetmeyen Kengah, kedi Zorba’nın yaşadığı evin balkonuna düşer.
Bu sırada Zorba, evin sahipleri iki aylık bir tatile gittikleri için yalnızdır. Başına geleceklerden habersiz, balkonda güneşlenmektedir. Kengah yaşamının son dakikalarını sürerken Zorba’ya emanet edeceği bir yumurtayı çıkarıverir. Zorba’dan üç şey için söz vermesini ister: Yumurtayı yememesi, civ civ çıkana dek ona göz kulak olması ve çıkan yavruya uçmayı öğretmesi. Zorba ölmekte olan kuşun son isteklerini geri çevirmek istemediği için hepsini kabul eder. Martının ölümünün ardından gelişen süreç Zorba için kolay olmayacaktır. Ne de olsa bakması gereken bir yumurta sahibi olmuş, ardından da güvenliğinden ve uçmayı öğrenmesinden sorumlu olduğu bir martıya bakmaya başlamıştır.
Tanıdığı tüm kedileri seferber eder. Son olarak bir insanın yardımına ihtiyaç duyarlar; ama bu insanı seçmek kolay olmayacaktır. Her şeyi bilen ve kedilerin dilinden anlayan bir insandır aradıkları. Sonunda onu bulurlar. Kedisiyle yaşayan bir şairdir bu insan.
Öykünün bundan sonraki kısmı benim için daha keyifli oldu. Her dilde miyavlayabildiğini iddia eden bir kedi, şâirin birine giderek ondan yavru martıya uçmayı öğretmesi konusunda yardım ister. Şair de uyanmak istemediği bir düşte olduğunu varsayarak bu isteği kabul eder. Dünyada insan dışında bir canlının ön planda olduğunu düşlemeyi ben de seviyorum. Bunu düşleyen başka birilerinin daha olduğunu bilmekse iç rahatlatıcı. Luis Sepùlveda’nın sürgünde olduğu yıllarda ülke ülke gezerken bu düşü, yazdığı öyküye iliştirmesi gibi örneğin.
Öykümüz çok anlamlı olduğunu düşündüğüm bir sonla bitiyor: Zorba ve onun yardım istediği insan yağmurlu bir gecede Şanslı’yı gökyüzüne salıveriyorlar. Adam, genç martının yağmur damlaları altında süzülerek uçuşunu buğulu gözlerle izleyen şişko Zorba’nın bu anı yalnız yaşamak istemesine saygı gösteriyor ve yanından ayrılıyor.